Başı dönmek: 1. Dengesini yitirip düşecek gibi olmak. 2. Kötü bir şey karşısında karşısında bunalmak, sıkılmak. 3. Görkemli, ilk kez görü...
Başı dönmek: 1. Dengesini yitirip düşecek gibi olmak. 2. Kötü bir şey karşısında karşısında bunalmak, sıkılmak. 3. Görkemli, ilk kez görülen bir şey karşısında şaşırıp kalmak. 4. Ulaştığı zenginlik ya da mevki nedeniyle şımarıkça davranışlarda bulunmak.
Başı dumanlı: 1. (Dağ için) Tepesini, doruğunu sis bürümüş. 2. İçkiden sarhoş olan ya da sevgi nedeniyle kendinden geçen (kimse); kafası dumanlı. 3. Açık seçik düşünebilecek, karar verebilecek, durum da olmayan (kimse).
Başı eğik (olmak, kalmak): Söz söyleyemez, direnemez, mahcup durumda (olmak); kafası eğik.
Başı göğe ermek (değmek) : Beklenmedik bir anda büyük bir mutluluğa kavuşmak; bundan ötürü çok böbürlenmek. (Kimi zaman alay yolu kullanılır.)
Başı hoş olmamak (bir şeyle), (biriyle) : 1. Ondan hoşlanmamak. 2. O kimseyle arası bozuk olmak; kafası hoş olmamak.
Başı için (birinin) : Değer verilen kişinin hayatı söz konusu edilerek kullanılan ant ya da yalvarma sözü.
Başı kabak: 1. Saçları dökülmüş. 2. Başında şapka, başörtüsü vb. olmayan.
Başı kalabalık olmak: Yanında iş, konuşma vb. nedenlerle birçok kimse bulunmak.
Başı kazan gibi olmak : 1. Gürüjtü, vb’den çok rahatsız olmak. 2. Çalışmak vb’den dolayı zihinsel yorgunluk duymak; kafası kazan gibi olmak.
Başımla beraber : Memnuniyetle, seve seve, hiç rahatsız olmaksızın.
Başına bela etmek (birini, bir şeyi) : Onu kendisine sıkıntı verecek bir durumu getirmek; o şeyin kendisini tedirgin edecek duruma gel mesine neden olmak.
Başına bela kesilmek : Bir kimse ya da şey, sıkıntı verecek, dert olacak duruma gelmek.
Başına bela olmak : Bir şey ya da kimse sıkıntı verir duruma gelmek.
Başına bela sarmak : Birisine bir şeyi musallat etmek, o şeyin onu rahatsız etmesine yol açmak.
Başına belayı satın almak : Rahatsız edici, üzücü olduğu sonradan anlaşılan bir işe kendi isteğiyle girişmiş olmak.
Başına bir şey (bela, hal, İş, kaza vb) gelmek : Kötü bir duruma düşmek, istenmeyen bir durumla karşılaşmak.
Başına bitmek (birinin) : İstemediği halde yanına gelip bir türlü oradan ayrılmamak, ısrarlı isteklerde bulunmak.
Başına buyruk : 1. Hiç kimseden izin almak gereğini duymadan, İstediği gibi davranan. 2. özgür, bağımsız (bir biçimde).
Başına çalmak (bir şeyi) : 1. Bir şeyle vurmak. 2. Bir şeyi öfkeyle geri vermek ; kafasına çalmak.
Başına çıkarmak (birinin) : Onu çok şımartmak; tepesine çıkarmak.
Başına çıkmak: Birinin hoşgörüsünü, yakınlığını fırsat bilip şımarıkça davranmak; tepesine çıkmak.
Başına çorap örmek : Birini kötü duruma düşürmek için gizli plan ha zırlamak; çorap örmek.
Başına dikilmek : Başucunda durmak, rahatsız etmek; tepesine dikilmek.
Başına iş açmak : Zor, zorunlu bir işe kendi İsteğiyle girişmek.
Başına kakmak : Yaptığı iyiliği, iyilik yaptığı kimsenin yüzüne karşı söyleyerek onu incitmek; kafasına kakmak.
Başına kalmak : Bir işin yapılması, bir kimsenin bakımı, ağırlanması onun görevi olmak.
Başına vur, ağzından lokmasını al: Uysal, boyun eğen (kimse).
Başından atmak (defetmek) (birini) (bir şeyi) : 1. Rahatsızlık veren, artık sıkıa olan bir kimseyle olan ilişkiye son vermek. 2. Yapılması güç olan ya da çok zaman alacak olan bir işi bırakmak.
Başından büyük işlere girişmek (kalkışmak) : Bilgi, beceri ve yetkisi ni aşan işleri yapmak istemek, bunlara yeltenmek.
Başından geçmek: Söz konusu olayı (olayları) yaşamış olmak; söz konusu durumla daha önce karşılaşmış olmak.
Başından (aşağı) kaynar su (sular) dökülmek : Üzücü, utandırıcı bir olay, durum karşısında büyük bir sıkıntı duymak; vücudunu sıcak bir ter basmak; kafasından kaynar su dökülmek.
Başından savmak (bir şeyi, bir kimseyi) : Onu herhangi bir bahane ile uzaklaştırmak.
Başında olmak (bir durum birinin) : Aynı sıkıntılı durumu yaşamakta olmak.
Başında paralansın (parçalansın) : Yapılan bir iyilik çok söylendiğinde ya da pek bir işe yaramadığında, o iyiliğin artık istenmediğini belirten söz; kafasında paralansın.
Başını ağrıtmak : 1. Gereksiz, yersiz sözlerle bunaltmak. 2. Tedirgin etmek, uğraştırmak, can sıkmak; kafasını ağırtmak.
Başını (baş) alamamak (bir şeyden): O şeyden kendisini bir türlü kurtaramam ak.
Başını alıp gitmek (kaçmak, savuşmak): 1. Hiç kimseye danışma dan, haber de vermeden bulunduğu yerden uzaklaşmak. 2. (Fiyat, ücret, faiz vb) Gittikçe artmak, yükselmek.
Başını (başında) beklemek: Bir kimseyi, şeyi korumak, gözetlemek
Başını belaya (derde) sokmak (salmak) : Hiç gereği yokken bir kimseyi sorumlu kılan, başını ağrıtan bir duruma itmek..
Başını boş bırakmak: Bir şeyi ya da kimseyi kendi haline bırakmak; denetim altına tutmamak.
Başını dinlemek : Kalabalıktan, gürültüden uzak, sessiz sakin bir yer de dinlenmek; kafasını dinlemek.
Başını döndürmek : 1 .(Korku, içki, tütün vb) Baygınlık vermek, bayılacak duruma getirmek. 2. Çok beğenmek, büyük bir ilgi duymak.
Başını ezmek: Birisini bir daha kötülük yapamayacak duruma getirmek, yok etmek; kafasını ezmek.
Başını gözünü yarmak : Bir işi istenildiği gibi yapmamak; o işi kusurlu, eksik bir biçimde yapmak; kafasını gözünü yarmak.
Başını (bir şeyden) kaldırmamak (kaldıramamak) : 1. Bir işi yaparken hiç ara vermemek, o işin gidişini bozacak başka bir iş yapmamak; kafasını kaldırmamak. 2. Hasta bir türlü iyileşip ayağa kalkamamak; kafasını kaldırmamak.
Başını kaşımaya vakti olmamak (başını kaşıyacak durumda olmamak) : İşleri çok ve sıkışık durumda olmak; kafasını kaşımaya vakti olmamak.
Başının altından çıkmak (bir şey, birinin): Kötü bir şey birinin, kur nazca hazırladığı bir plana göre yapılmak; kafasının altından çıkmak.
Başının çaresine bakmak: İçinde bulunduğu güç durumdan kendi olanaklarıyla kurtuluş yolu aramak.
Başının derdi: (özellikle çocuklar için sitem yollu söylenir) Çok rahatsızlık veren, eziyet eden; baş belası.
Başının etini yemek : Birisinden ısrarla, bıkkınlık verecek ölçüde bir şeyler istemek; kafasının etini yemek.
Başını şişirmek : Çok konuşmak ya da gürültü vb. ederek başının ağrımasına yol açmak; kafasını şişirmek.
Başını taşa (taştan taşa) vurmak : Bir fırsatı kaçırınca ya da başarısızlığa uğrayınca çok üzülmek, kafasının taştan taşa vurmak.
Başını yakmak (birinin) : Onu tehlikeli bir duruma sokmak, zarar sokmak
Başını yemek (birinin): 1. Bir kimsenin tehlikeli, güç bir duruma düşmesine yol açmak. 2. Öldürmek, ölümüne yol açmak.
Başın (başınız) sağ olsun: Bir yakını ölmüş kimseye söylenen teselli sözü.
Başı önünde: 1. Terbiyeli, uslu (kimse). 2. Utangaç, mahcup (kimse).
Başı sıkışmak (sıkılmak) : Herhangi bir güçlükle karşılaşmak.
Başı sonu belli değil: Çok düzensiz, karmakarışık.
Başı (başı beyni) şişmek: Gürültü, yorgunluk vb.den çok rahatsız olmak; kafası şişmek.
Başı tutmak: Gürültü, fazla konuşma, üzüntü ya da başka bir nedenle başı ağrımaya başlamak; kafası tutmak.
Başı yerine gelmek : Kafası dinlenmiş, yorgunluğu gitmiş olmak; kafasın yerine gelmek.
Başı yukarda : Onurlu, kibirli, kendini beğenmiş (kimse). (Kars. Burnu havada)
Baş kaldırmak (bir şeye, birine) : Ayaklanmak, İsyan etmek, karşı gelmek.
Baş koymak (bir şeye): Bir ülkü, amaç uğruna ölümü bile göze alıp uğraşmak.
Baş tacı etmek (birini): Ona büyük saygı göstermek, değer vermek.
Başta gelmek: En ön sırada olmak, üstün durumda bulunmak; önde gelmek.
Başta gitmek : En ileri, en üstün, durumda bulunmak.
Baştan aşağı (Baştan ayağa): Başından sonuna kadar; bütünüyle; tepeden tırnağa.
Baştan başa : Bütünüyle, her yönüyle, iyice,.bir uçtan Öbür uca kadar.
Baştan çıkarmak (birini) : Onu etkileyerek kötü yola sürüklemek, doğru yoldan saptırmak; ayartmak.
Baştan çıkmak: Yasa dışı, ahlak dışı yollara sapmak;, kotu insan olmak.
Baştan savma (iş): Özen göstermeden, gelişigüzel bir biçimde yapılan (iş).
Belasını aramak : Kendisi için tehlikeli bir durum yaratmak.
Belasını bulmak : Yaptığı kötülüklerin karşılığını bulmak, cezasını çekmek.
Belaya çatmak : Tedirgin edici bir durumla ya da kavgacı biriyle karşılaşmak.
Bel bağlamak (birine, bir şeye): Ona güvenmek, inanmak.
Belge almak : İki yıl aynı sınıfta üst üste kalan öğrenci, okuldan uzaklaştırılmak.
Beli bükülmek : Yaşlılık nedeniyle bir iş yapamaz duruma gelmek.
Belini bükmek (bir şey, bir kimse birinin): O, söz konusu kimsenin çaresizlik içinde kıvranmasına yol açmak.
Belini doğrultmak: İşlerini düzene koymak (Kars. (İşi) yoluna koymak.)
Belini kırmak: 1. Fena halde dövmek. 2. Hırpalamak, bir şey yapa maz duruma getirmek. 3. Bir işin en güç kısmını yapıp bitirmek, kolaylaştırmak
Belirli / belli belirsiz: Çok az belli olan, zorlukla seçilebilen.
Belli başlı: 1. En önemli, başlıca. 2. Belirli.
Bel vermek: 1. (Duvar için) Ortası kamburlaşmak. 2. (Tavan için) Aşağı doğru sarkmak.
Benden günah gitti (Benden söylemesi) : “Ben görevimi yaptım, gerekeni söyledim; bundan sonrası için sorumluluk kabul etmem.” anlamında.
Benden sonra tufan : Kendinden sonrakileri, sonra olacakları düşünmeyen kimsenin tutumunun yanlışlığını belirtmek için söylenir.
Benden uzak olsun da, Mısır’a sultan olsun : “Söz konusu kimse, nerede, hangi mevkide olursa olsun, yeter ki benden uzakta bulunsun.” anlamında.
Bende (sende, onda) o göz var mı? : Bunlara inanacak kadar saf mıyım? (saf mısın?) , (saf mı?).” anlamında.
Ben derim bayram haftası, o anlar mangal tahtası: “Benim söylediklerimden bambaşka şeyler anlıyor, anlamlar çıkarıyor.” anlamında.
Ben diyorum hadımım, o diyor (soruyor) oğul uşaktan neyin var (çoluk çocuktan ne haber?) : “Ben gücüm olmadığını, bu işi yapamayacağımı söylüyorum; o hâlâ benden yardım istiyor, birtakım işler yapmamı umuyor.” anlamında.
Benim diyen : Kendine çok güvenen (insan).
Benim oğlum bina olur, döner döner yine okur: Hiçbir sonuca varmadan aynı şeyleri yineleyip duran kimse için alay yollu söylenir.
Benzi atmak (uçmak) : Korkudan ya da heyecandan yüzü sararmak; beti benzi atmak.
Benzi kül gibi olmak : Korkudan yüzünden kan çekilmek, yüzü sapsarı olmak.
Benzine kan gelmek : İyileşmek, canlanmak.
Berabere kalmak: Bir oyunda her iki tarafın da aldığı sayılar eşit olmak, yenişememek.
Bereket versin (bereket ki, bereket versin ki) : -1. “Tanrıya şükür ki.” anlamında yaşanılan kötü bir durum için söylenir. -2. “Tanrı size bol para versin.” anlamında iyi dilek sözü.
Besledik büyüttük danayı, (şimdi) tanımaz oldu anayı: “0 kimseyi biz yetiştirdik, bu hale getirdik, şimdi yüzümüze bile bakmıyor.” anlamında.
Beş aşağı beş yukarı: Yaklaşık olarak; üç aşağı beş yukarı.
Beş beter: Çok kötü.
Beşik kertme nişanlı (beşik kertiği) : Daha beşikte iken ailesi tarafın dan nişanlanmış.
Beşinci kol: Düşmanla iş birliği yaparak ülkeyi içten çökertmeye çalı şan örgüt.
Beş kardeş (yemek): Tokat (yemek).
Beşlik simit gibi kurulmak: Önemli bir kişiymiş gibi kasılarak oturmak.
Beş para etmez : “Hiçbir değeri yoktur.” anlamında.
Beş paralık etmek (birini) : Ayıplarını söyleyip onu küçük düşürmek.
Beş paralık olmak: Ayıpları ortaya döküldüğü için küçük düşmek.
Beş parasız : Yoksul, parasız.
Bet bet bakmak: Kötü bir şey yapacakmış gibi bakmak.
Beterin beteri: En kötü sanılandan daha kötü olan şey İçin söylenir.
Beti benzi kalmamak (atmak, uçmak, kireç kesilmek): Korku, üzüntü vb. nedeniyle yüzünden kan çekilmek; benzi atmak.
Beti bereketi olmamak (kaçmak) : -1. Yiyecek çabuk tükenir olmak. -2. Paranın satın alma gücü düşmek.
Bey devesi (danası) gibi yan gelip geviş getirmek : Hiçbir işe el sürmeden keyfince yiyip içmek, yaşamak.
Bey gibi yaşamak: Bolluk içinde yaşamak.
Beyhude yere : Boş yere, gereği yokken, boşu boşuna; yok yere.
Beyin göçü: Özellikle az gelişmiş bir ülkenin yetişmiş, nitelikli bilim adamlarının çalışmak üzere gelişmiş ülkelere gitmesi olgusu.
Beyin yıkamak : Çeşitli yöntemler uygulayarak birisini belirli bir düşünceyi benimsemeye zorlamak.
Beyin yormak : Bir konu üzerinde çok düşünmek; kafa yormak.
Beylik söz: Herkesçe kullanılan, basamakalıp söz.
Beyni atmak: Çok kızmak; tepesi atmak.
Beyni bulanmak (uyuşmak): Sersemlemek, sağlıklı düşünemez duruma gelmek.
Beyninden vurulmuşa dönmek : Kötü bir haber alıp, hiçbir şey düşünmeyecek duruma gelmek.
Beyni sulanmak : Bunamak, sağlıklı düşünebilme gücünü yitirmek.
Bezginlik gelmek (birine bir şeyden) : 0 şeyden yorulmak, bıkmak, usanmak.
>>>>> devam et >>>>>
YORUMLAR